Salı, Ağustos 31, 2010

Hangisi Sezercik?






Bilin bakalım?










E, kılavuzlar halalar olunca...

....bizim concon da böyle pozlar veriyor işte!















Çınarcık sahillerini güzeller basmış!

hiçbir yerde göremeyeceğiniz fotoğraflar! Flaş flaş flaş!









Halasının kuzusu



Bir ay aradan sonra, hala ile ilk buluşma:) Yer Çınarcık... Akşam saatleri...

Birazdan eline halasının cep telefonunu alacak, kulağına götürüp cilveli cilveli 'Ayo Jefi' diyecek. Halasını taklit ediyo zillikuş:)

-Kızım Jefi kim?

Bıyıkaltı gülüyor bizimki:

-Enişteeee!

Kim öğretiyor buna bunları? Sağdan sağdan mı geliyorlar ne?

Caferağa Medresesi

İşte Tarihi Yarımada'da sevdiğim bir başka mekan... Caferağa Medresesi...





Bu şaşkın surat da, gecenin bu vakti hala ayakta olmaktan kaynaklansa gerek! (22.15)




Soğukçeşme Sokağı

Ah Çelik Gülersoy Usta! Erken bırakıp gittin bizi... Daha ne güzellikler vardı kimbilir hayatımıza katacağın? Ama ben ille de Soğukçeşme diyorum...
Çok eski zamanlarında gezer gibi Şehr-i İstanbul'un. Sanki birazdan kafesli cumbaların ardından uzanan narin bir el, mis kokulu bir mendil bırakıverecek, burma bıyık bir zabite...

Ve zaman makinesi çalışır: Yıl 2010...


babam diyor ki ; bana bakarak pek çok şey görebilirmişsiniz, ama babamın gördüklerini göremezmişsiniz .!.!.! ( babam öle diyo.!.! babam niye böle konuşuyo ya ? )



babam gene diyor ki ; " baba olmak kolay, babalık yapmak zordur... " ( üffff, seni de anlamak çok zor ama babacım )




babam gene bişi diyor ; çocuğunuzu gitmesi gereken yolda yetiştirin, büyüdüğünde o yolu bırakmayacaktır :)) ( ben gene anlamadım, ama sanırım babam iyi bişi dedi... )






hadi eşek efendi, zabıta gelmeden iki çalkalayalım da masrafın çıksın ...




gece güzellikleri













Ne yazılır ki?...


Kolbastı

Aman da aman, hayvancıklar basmış Sultanahmet Meydanını! Benim küçük terazim tabii ki her terazi gibi kararsız. Birini alıp birini bırakıyor, bir türlü seçemiyor! Ben de onun adına karar verip bir eşek seçtim.
Ağlama annecim ama... Hem bak arkanda ne yazıyor!

O gürültüde anlamamışım, meğer bizim eşek kolbastı oynuyormuş!
Bu arada baban yarasa misali görmeden yürüyor...



Diğerlerini unutunca, eşeğe kanımız ısınıverdi!


O keşfetti, biz eğlendik

Süleymaniye avlusu...
babam diyor ki ; aile, kralların bile giremediği bir kaledir...diyoooooo


Bu derinlik nedense Yerebatan'ı hatırlattı bana. Sonsuza açılan kapıyı...


Kopya gibiler değil mi?



Koşalım, coşalım!


Amaaaaan ne büyükmüş burası. Dur radarlarımı çalıştırıyım, nerede çocuk var?



Çarşamba, Ağustos 25, 2010

Ah Süleymaniye, ayrı düştük seninle!

Ne severdim eskiden huzurlu avlunu... Okul zamanında kaçıp kaçıp gelir, kanat seslerini dinlerdim minarelerin arasında...
Ne oldu da ayrı düştük? Hangi ara çıkıverdin hayatımdan bilmem... Ama çok özlemişim...
Bak küçük bir misafir getirdim sana...

Nasıl hevesli avlundaki kalabalığa karışmaya...








macun

İşte bir nostalji daha... Bu defa tutup kolumdan taaaa çocukluğuma sürüklüyor beni:Macuncuuuuuuuuuu!

Şu güzelliğe bakar mısınız?


Küçük hanım da tanıştı macunla...
Yapış yapış eli ayağı ama mutlu!



Hatta kendisininkini bitirdi, benimkine de sulandı zilli...









Sultanahmet ve Ramazan

Burası da neresi demeyin please... Sultanahmet meydanında bir ayak. Koluma çarpan biri nedeniyle yanlışlıkla çekilmiş bir fotoğraf ama bana pek manidar geldi koymadan edemedim buraya. Ne çok şey anlatıyor değil mi?
Sultanahmet'e ramazan ayında gitmeyeli yıllar olmuş. Eskiden küçük küçük kulübeler kurulurdu, tatlısından, dönerine, pilavından, dondurmasına her şeyi yemek mümkündü. Artık onlar yok. Ama şağıdaki gibi bir durum sözkonusu. Evinden yemeğini alan Sultanahmet'in parklarına yayılmış. Özellikle de Süleymaniye'nin kapısına yakın olan çimenler makbul... Herkes ezanı bekliyor. Normalde ramazanda dışarıda birşeyler yerim ama, böyle herkesin oruçlu olduğu bir yerde 'Others' hissediyor insan, bi tuhaf olduk, hiçbirimiz ezana kadar ağzını bişeye süremedi.


Ve iftar sonrası...



Ne güzel görünüyor değil mi...