Çarşamba, Ekim 27, 2010

Dostluk...

Bak annecim, bu adam benim hayatta en değer verdiğim insanlardan biri. Çok huysuzluğumu çekmiştir, çok da kavga etmişliğimiz vardır kendisiyle. Ama en zor anlarımda, düştüğüm yerden kalkmam için uzanan bir el, gözyaşlarımı akıtacak bir omuz olmuştur... Tek kusuru biraz vefasız olmasıdır. 40 yılın başı arar sorar olsa da artık, o senin 'dayın' kızım...

Cuma, Ekim 22, 2010

Ve doğum günümüz...

 Beni dünyanın en güzel ünvanına kavuşturan, beni 'anne' yapan meleğim.... 2. yaşın kutlu olsun...
 Hep böyle gülümse...
 Heyecan duy...
 yaşama sevinciyle çarpsın kalbin...
 İyi ki doğdun...

Doğumgünü sabahı...

 Doğum günümüz aslında ayın 15'i ama biz 40 gün 40 gece kutladığımızdan, 16 Ekim'de aile büyükleriyle bir araya geldik bizim evde:) Bu da o günün sabahı... Bakmayın bu kadar sakin göründüğüne... Aralarda, babasını da beni de deli edecek kadar, yorucuydu kendisi!!!

 Sonunda da yorgunluktan halının üzerinde çizgi film izlerken uyuyakalmış...
Ardından yine canlanıverdi 45 dakika sonra!
O benim 'Yenilenebilir enerji'li meleğim, hatta Durucell'im:)))

Yaz'la buluşma...

 Bu sefer öncekilerden daha kısa bir ara oldu iki buluşma arasında. Yaz sona ererken, bulduk güzeller güzeli Yaz'ı:)
 Çay içtik birlikte. Tabii onlar oynadı, biz iki kelime edemedik canım arkadaşımla!
Duru oynarken Yaz'ı itip düşürdü. Biz de açıklamaya çaalıştık durumu ikisine de. Bizimki bayağı üzülmüş ama. Aradan o kadar gün geçti, dün Divan'ın önünden geçerken, içeriye baktı. Yüzünde hüzünlü bir ifade, dersin büyümüş de küçülmüş! Sonra bana döndü, 'annecim, ben Yaz'ı düşürmüştüm di mi?' Ama ağladı ağlayacak zilli... Bir araya gelsinler hemen Deniz'cim. Anlaşılan Durukuş'un Yaz'a kocaman bir sarılası var, özür maiyetinde! Öperim...

Ne zaman büyüdün sen?

 Canım kızım, ne zaman büyüdün sen?
 Saçların, boyun uzadı... Akıllandın... Bıcır bıcır konuşuyorsun... Soru soruyor, cevap yetiştiriyorsun...
Kendi isteklerin var artık. Karşılanmayınca verdiğin tepkiler:kızıyor, ağlıyor, yalvarıyor, gülüyor, kıkırdıyor, sevimlilik yapıyorsun...
Ne zaman büyüdün sen?

Anneyi bekleyiş

 Concon eğer evdeyse, annenin geliş saatinde, babayla birlikte anneyi karşılamak üzere yollara düşüyorlar.
 Çantası ve bir oyuncağı da mutlaka yanında oluyor bu bekleyişte. Bugünün şanslısı, kedicik:)

Babacık...

 Dünyanın en şeker babası... Seni seviyoruz (Duru ve Gügü)...

Ve büyükler...

 E, biz de az eğlenmedik tabii:)
 Cem bacıyla zevceleri:)
 Halay ekibi...
 Pasta kesiciler...
 Konfeti atıcılar...
 Çocuk fırlatıcılar...
Ve de şakacılar:)

onlar çok eğlendi...

 Ne güzel onları eğlenirken seyretmek:)
 Çocuklar gibi şendik, böyle bir şey olsa gerek...
 Şunlara bakar mısınız?

 Bizimki ara sıra bireysel de takılmayı ihmal etmedi ama:)


Ortak doğum günü-2

 Şunlara baksanıza nasıl da mutlular...



 Üfleyin mumları güzeller, biz sizin için en güzel dilekleri diledik:)

Ortak doğum günü

 Ekim ayının ilk cumartesi günü, yeni 'lojman birliği'nin çocukları için ortak bir doğum günü düzenledik. Doğum günü çocukları: Alya, Doğu, Emir ve Ayşe Duru...
 Süsler Saadet Teyzelerinden...
 Herkes işin bu ucundan tuttu...
Ortaya anı belleklerimizde güzel bir yer edinen keyifli bir gün çıkıverdi...

Rengarenk

İşte en favori şarkımız...
Hatta yaşamda seçtiğimiz ilk şarkı:)
Sürekli istiyor: 'Anne yenga yenga açar mısın?' 'Anne yenga yenga dinlemek istemek istiyorum' İstemek iste meleğim:) 'Anne, yenga dinlemek zorundayım!' Nasıl yani ya? Zorundasın demek:)
Nereden öğreniyosun küçük melek tüm bu lafları?

Anne Kaş'ta

 İnsan bazen, içinde olduğu sabahı akşama, akşamı yine sabaha bağlayan o rutinden sıkılır. Hatta bazen üzerindeki yük öyle ağır gelir ki, üzerindeki elbiseden sıyrılır gibi çıkarıp atmak istersin taşıdıklarını. Ve geri döneceğini bilsen de (ki hiçbir zaman sonsuza kadar kaçıp gitmek istemezsin, çünkü sevdiklerinden kopamazsın) kaçıverirsin... İşte anneciğinin yıllardır sırt çantasını alıp öyle kaçışları vardır. Evet, belki yeni bir ülke bulamazsın ve evet bu şehir arkandan gelecektir ama... İyi gelir işte, deniz...
 Güzel bir mekanda arkadaşlarla birlikte olmak...
 Ve bir dostla omuz omuza oturmak...
Bu defa yeni bir deneyim daha yaşadı annecik...
Garsonluk yaptı! Evet, tam 6 gece! Ve 2 şey öğretti ona bu deneyim.
1- Bir beyin işçisi için bir beden işçiliğinin ne kadar farklı olduğunu... Geceleri yattığımm yeri bilemedim:) Ne dert kaldı, ne hüzün:)
2- 'Ego'lardan sıyrılmayı. Kimsenin önemsemediği, hatta zaman zaman yok saydığı bir konumdasın o an çünkü. Ne yaptığın, yaşamda nerede durduğun, na başardığın, ne hayal ettiğin, kimsenin umrunda değil...
Hiçbir zaman garsonlara kötü davranmadım ama, artık daha çok ilgileniyorum onlarla...

İşte iki deneyim, iki kazanım...
Sağol Banu patron:) :) :)