Salı, Ağustos 31, 2010
Halasının kuzusu
Bir ay aradan sonra, hala ile ilk buluşma:) Yer Çınarcık... Akşam saatleri...
Birazdan eline halasının cep telefonunu alacak, kulağına götürüp cilveli cilveli 'Ayo Jefi' diyecek. Halasını taklit ediyo zillikuş:)
-Kızım Jefi kim?
Bıyıkaltı gülüyor bizimki:
-Enişteeee!
Kim öğretiyor buna bunları? Sağdan sağdan mı geliyorlar ne?
Soğukçeşme Sokağı
Ah Çelik Gülersoy Usta! Erken bırakıp gittin bizi... Daha ne güzellikler vardı kimbilir hayatımıza katacağın? Ama ben ille de Soğukçeşme diyorum...
Çok eski zamanlarında gezer gibi Şehr-i İstanbul'un. Sanki birazdan kafesli cumbaların ardından uzanan narin bir el, mis kokulu bir mendil bırakıverecek, burma bıyık bir zabite...
Ve zaman makinesi çalışır: Yıl 2010...
Kolbastı
O keşfetti, biz eğlendik
Çarşamba, Ağustos 25, 2010
Ah Süleymaniye, ayrı düştük seninle!
macun
Sultanahmet ve Ramazan
Burası da neresi demeyin please... Sultanahmet meydanında bir ayak. Koluma çarpan biri nedeniyle yanlışlıkla çekilmiş bir fotoğraf ama bana pek manidar geldi koymadan edemedim buraya. Ne çok şey anlatıyor değil mi?
Sultanahmet'e ramazan ayında gitmeyeli yıllar olmuş. Eskiden küçük küçük kulübeler kurulurdu, tatlısından, dönerine, pilavından, dondurmasına her şeyi yemek mümkündü. Artık onlar yok. Ama şağıdaki gibi bir durum sözkonusu. Evinden yemeğini alan Sultanahmet'in parklarına yayılmış. Özellikle de Süleymaniye'nin kapısına yakın olan çimenler makbul... Herkes ezanı bekliyor. Normalde ramazanda dışarıda birşeyler yerim ama, böyle herkesin oruçlu olduğu bir yerde 'Others' hissediyor insan, bi tuhaf olduk, hiçbirimiz ezana kadar ağzını bişeye süremedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)