Pazartesi, Temmuz 27, 2009
Bu da benim halam!
Şu anneme ve benim bebeklik halime sarılmış sarı saçlı güzel kadın da benim halam. Öz be öz:) Bana annemden gizli yeni yiyecekler tattırması, karıştırmama izin verdiği ojeleri, takıları ile ünlüdür kendisi:) Makyaj yapışını seyretmeye ve sabahları onu asansörle yolcu etmeye bayılıyorum. Seni seviyorum canım halammmm:))))
Bu benim Hasan Amcam!
sadece bir halam var aslında. Ama annemle babamın kardeş gibi hissettiği birkaç önemli insan var ki, onlar da benim amcam, dayım ve teyzem oluyorlar:) Amcam bir tane, şu fotoğrafta gördüğünüz kel kafalı, gözlüklü, karizmatik adam:) Başta ona biraz naz yaptım diye bana gıcık oldu içten içe. Ama büyük aşklar nefretle başlarmış ya (Ne çok şey biliyorum daha bu ayımda:))) şimdi pek seviyoruz birbirimizi...
Dolmabahçe Sarayı-3
Dolmabahçe Sarayı-2
meyvemi yiyene kadar kokteyl tepsisi taşıyan ablalara bayağı bi sulandım, annem beni zararlı yiyeceklerden korumak için canhıraş bir savaş verse de, peynir falan tırtıkladım. Tabii sonra uykum geldi. Annemin kucağında uyumamak için bu sefer de ben savaş verdim. Etrafta olup bitenleri kaçırmak istemedim doğal olarak. Annem müziğe kendini bırakıp beni kollarında döndürmeye başlayınca benim savaş da sona erdi tabii. Gerisini hatırlamıyorum:)))
sallan yuvarlan
Babaannem bana salıncak almış. Anneannemle dedemin bana yaptırdıkları salıncakta çok mutlu olmuştum zaten. Oraya gittiğim zaman terasta yerim hazır. Artık babaannemde de sallanabiliyorum. Of babacık ya, biraz daha hızlı mı sallasan? Ben hiç inmesem mi? Beni indirmeye kalktığınızda yaygarayı mı bassam? Ufff hayat ne zor:)
Perşembe, Temmuz 23, 2009
duru bir su gibi...
korsan duru
doğuştan sarı lacivert...
Bu arada ben doğuştan Fenerbahçeliyim. Bunun kökeni taaaa babama dayanıyor. (Aslında daha eski de, ben küçüğüm bu kadarını bilebiliyorum). Annem de fenerli olmuş babamla tanışınca. Tüm maçlara gitmiş o sezon, hatta deplasmana bile! Babam beni de maça götürecek. Çok heyecanlı! Lay lay la la la aşkınla coşkunlu sen çok yaşa...
babam ve ben...
Ben kimim?
Bu arada ben kendimi tanıtmadım. Benim adım Ayşe Duru Ural. Henüz 9 aylığım. Duru adını annemle babam çok isteyerek koydular. Ayşe adının ise annem için çok özel bir anlamı var. Onun hayattaki ilk dostunun, yüreğinde sevgisini hep koruyacağı birinin adıymış. Annemin bu kadar sevdiği birini, hiç görmesem de ben de sevdim. Onun bir de kardeşi varmış, Zeynep. İşte onunla tanışmayı sabırsızlıkla bekliyorum...
ilk arkadaşım
her şeyi yiyebilecek küçük bir canavarım ben!
Valla her şeyi yerim, yemek yemek muhteşem bişey. Hem karnım doyuyor, hem alttan çıkmaya başlamış iki dişimi kaşıyorum, hem ortalığı pisletme görevimi yerine getiriyorum. Annem ya da başka biri bazen kuru ekmek tutuşturuyor elime, beni oyalamak için, anlamamazlıktan geliyor ama boş boş hiç de keyifli değil:) şu arkamdaki bebek de sinirimi bozuyor. Eline dokunuyorlar birden şarkı söylemeye başlayınca korkup yerimden zıplıyorum! Ama o, gördüğünüz gibi benimle aynı kareye girmeyi başarmış. Pes valla!
Baba-kız aşkı...
Bazen anne işteyken baba tekbaşına ilgileniyor Duru'cukla. Annenin hasreti tavan yaptığında, telefondan gelen agucuk gugucuk sesler falan da fayda etmediğinde, baba anneyi rahatlatmak için küçük sürprizler yapabiliyor. işte onlardan biri...
Kızımı çok özlüyorum...
Güzel Duru'mun bir bakıcısı yok henüz. Anneanne ve babaanne sevgisiyle büyüyor, bizim yanında olamadığımız zamanlarda. Onlar hayatlarından çok memnunlar tabii, zira yaşayarak görüyorum ki, torun sevgisi evlat sevgisini aşan bir şeymiş:) Anlayacağınız içim çok rahat kızım onlarlarken de, bir de şu özlem olmasa! İnsancıklar kendi yaşamlarından çok özveride bulunmasınlar diye Duru'cuk ev ev geziyor. küçük gezenti bu durumdan pek hoşnut, yer beğenme vs. gibi bir derdinin olmaması hoşuma da gidiyor ama, geride kalan annecik bazı geceler kızının mis kokusunun sindiği kıyafetlerini ya da minik pembe yastığını koklaya koklaya, gözyaşları içinde uyuyor... Neyse... Bugünler de geçecek. Kızımı doya doya kokladım dün gece. Seni seviyorum Duru'm...
En basit ama en güzel kahvaltı...
Bir zeytin ağacının değil belki ama deniz kenarında bizi güneşten koruyan bir tentenin altında bir kahvaltı yaptık güzeller güzeli Deniz'imle. İnsanın böyle sakınmadan her şeyini paylaşabildiği bir dostunun olması ne büyük bir şey! Üstelik aynı zamanlarda birer kız çocuğu sahibi olmak da birbirimizi her anlamda iyi anlamamıza neden olurken:)
Bu blog'a da onun Yaz'ı yaza yaza yaşamasından heveslendim de başladım zaten.
İyi ki varsın güzel arkadaşım...
Bu blog'a da onun Yaz'ı yaza yaza yaşamasından heveslendim de başladım zaten.
İyi ki varsın güzel arkadaşım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)